Kamu yönetimi, yaşayan bir olgu, bir kurumlar ve kurallar bütünü olarak değişen koşullardan etkilenmekte ve onları etkilemektedir. İnsanlar, anlayışlar, kabuller, ideolojiler, alışkanlıklar, semboller, zevkler ve beğeniler, ihtiyaç ve beklentiler değişirken, kamu yönetiminin bütün bunlardan bağışık olması elbette düşünülemez. Yirminci yüzyıl, geçmiş yüzyılların birikimiyle gelen kurumların ve kuralların olağanüstü hızla dönüştüğü bir değişim çağı oldu. Değişen kurumların başında devlet ve onun yürütme organı kamu yönetimi gelmektedir. Kamu yönetimi, küreselleşme çağında yeni yaklaşımlar ışığında yeniden yorumlanmakta ve postmodern örgüt kuramıyla yeniden kurgulanmaktadır. Üçüncü bin yılda devleti ve kamu yönetimini bekleyen sorumluluklar, belki hiçbir dönemde bu kadar önemli olmamıştır. İç ve dış terörizm, AIDS ve salgın hastalıklar, etnik ve bölgesel çatışmalar, yoksulluk ve işsizlik, demokratikleşme ve sivilleşme talepleri, gelir ve refah dağılımındaki adaletsizlikler, bölgeler ve toplumsal kesimler arası eşitsizlikler, kadın ve çocuğa ilişkin problemler, iç ve dış göç hareketleri, çevre sorunları ve kentleşme politikaları ve daha niceleri, kamu otoritelerinin önünde çözüm bekleyen devasa sorunlar olarak durmaktadır. Kamu yönetimi toplum ve birey yaşamını her yandan saran bir olgudur. Yaşam kadar gerçek ve yaşam kadar kapsamlıdır. Doğumumuzdan yaşamımızın sonuna kadar kamu yönetimi dünyası içinde buluruz kendimizi. Doğduğumuz hastane, öğrenim gördüğümüz okul, toplu ulaşımımızı sağlayan ve çöplerimizi toplayan belediye, güvenliğimizi temin eden emniyet, ulusal savunmamızdan sorumlu ordu, şehirlerarası yolları yapan karayolları, devlet gelirlerini toplayan maliye, sulama barajları ve kanalları inşa eden Devlet Su İşleri ve daha birçoğu kamu yönetiminin parçasıdırlar. Bürokratik bir mekanizma olması yönüyle devlet kadar eski, çağdaş bir yönetsel yapı olarak birkaç asırlık yaşı olan bu olgu, toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel faktörlerin bir bileşkesi, kısacası bir toplumun örgütlenme ve medenileşme göstergesidir. Kamu yönetimini şekillendiren faktörler gün geçtikçe artmakta ve değişime uğramaktadır. Bu konu, günümüzde salt ulusal düzeyde değil, uluslar arası toplumun da en önemli meselelerinden biri durumuna gelmiştir. Kamu yönetimi kuramdan uygulamaya, geçmişten geleceğe ve ülkemizden tüm devletlere geniş kapsamlı ve çok değişkenli, aktüel olduğu kadar da entelektüel nitelikli bir çalışma alanıdır. Kamu yönetimi, salt bugünün konusu olmadığı gibi yalnız bir ulusun konusu da değildir. Kamusal otorite ve kamunun yönetimi boyutuyla ele aldığımızda insanlık tarihi kadar eskilere giden bu olgu, dünle bugüne, bugünle de yarınlara birlikte bakmayı, ortaya çıkan tabloyu her yönden doğru okumayı ve teoriyle pratiği birleştirerek incelemeler yapmayı gerektirir. Yerelle ulusalı, oradan da küreseli görmeyi ve düşünceleri bu bütünlükte titizlikle örmeyi elzem kılar. Kamu yönetimi olgusal anlamda gözlemlendiğinde, ülkelerin kendilerine özgü yapıları ve geleneklerinin yanı sıra, dış etkilerin de biçimlendirici rol oynadığı görülür. Kamunun örgütlenişi ve kamu hizmetlerinin işleyişi iç ve dış faktörlerin karşılıklı etkileşimi içinde belirlenmektedir. Kamu yönetimi incelemelerinde bu husus gözden uzak tutulmamalı, etnosantrik bir yaklaşımdan kaçınılmalıdır. Devletin yürütme organı olan kamu yönetimi bugün dünkünden daha iyi anlaşılmak ve daha etkin uygulanmak durumundadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının, kaynakların kıt, beklentilerin çok olduğu günümüz sosyo-ekonomik ortamında daha etkin ve verimli çalışmaları kaçınılmazdır. Kamu bürokrasisinin daha iyi çalışması ve yönetilenlerin beklentilerinin daha üst düzeyde karşılanması, salt kamusal otoritenin sorumluluğunda da kalmamalıdır. Sivil toplum kuruluşları, bilim çevreleri, yerel topluluklar ve diğer paydaşlar bu sorumluluğu birlikte üstlenmelidirler. Toplum için en iyiye, toplumdaki aktörlerin katılımıyla ve ortak aklıyla ulaşılabilir. Bu anlamda kamu yönetimi araştırmalarının ve yazınının önemi bir kat daha artmaktadır. Kamu yönetimi konusunda yapılacak bilimsel ve ampirik çalışmaların, toplumun ve kaynakların daha iyi yönetme ve yöneten-yönetilen ilişkilerinde katılımlı ve paydaşmacı bir iklime ulaşma amacına hizmet etmelidir. Söz konusu hizmetin önemli bir boyutu da hiç kuşkusuz bu kaygıları ve hassasiyetleri içeren bir kamu yönetimi eğitimidir. Elinizdeki eserin sözü edilen amaca kendi katkısı boyutunda hizmet etmesi ve yeni bir bakış açısı getirmesi, öğrencilerimize ve ilgililere faydalı olması bu çalışmaya dair en büyük dileğimiz ve umudumuzdur.
Yazar
Bekir Parlak;Mehmet Zahid Sobacı